içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Öğretmene dokunmayın!

Son zamanlarda insanların birbirine sıkça sorduğu bir soru vardır:
“Biz hangi ara böyle olduk?”
Sanırım bu soru en fazla da eğitimin geldiği nokta ve toplumun öğretmene bakışı ile ilgili konularda soruluyordur.
Geldiğimiz nokta şu: Niteliksiz eğitim sistemi, değersizleştirilmiş öğretmen.
Buraya nereden geldik?
Buraya, “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” anlayışından geldik.
Nereden nereye…
Öğretmen toplumun aydın kişisidir, saygın kişisidir, aynı zamanda kanaat önderi gibidir. Hepsi böyle mi, diye soracaksınız ama istisnalar kaideyi bozmaz. Genel anlamda geçmişte böyle idi….
Şimdi ne durumdayız?
Öğretmen, okul idaresi ile veli arasına sıkışmış, en küçük bir davranışında soruşturma geçirir miyim diye 40 kez düşünen birisi haline dönüştü. Öğretmen, maalesef düşündüğünü, hedeflediğini, ideallerini yerine getirmek için değil velinin ya da okul idaresinin kendisine biçtiği rolü oynamak için çaba gösteriyor.
Bazen yaptığının bir faydası olmadığını belki de yanlış olduğunu bile bile yapıyor. Çünkü okul idaresi böyle istiyor. Çünkü veli böyle istiyor. Çünkü bir şikayet konusu olup, soruşturma geçirmek istemiyor.
Aldığım gayri resmi bilgilere göre, Gaziantep’te her ay öğretmenler hakkında ilgili kurum ve kuruluşlara 500’ün üzerinde şikayet gidiyormuş. Şikayetlerin içinde dikkate alınması gerekenler elbette vardır ama şikayetlerin büyük çoğunluğunu eften püften konular oluşturuyormuş.
Mesela, öğretmen bir öğrenciye sesini hafifçe yükseltse, ertesi gün ifadeye çağırılıyor.
Ya da öğretmen öğrenciye, “Ödevini neden yapmadın?” diye çıkışsa, veli, “Öğretmen çocuğumun psikolojisini bozdu” diyerek öğretmeni şikayet ediyor.
Şikayetlerin büyük çoğunluğu buna benzer konular.
Diğer taraftan idarecilerin işi de zor. Devlet, temizlik, güvenlik, bakım-onarım gibi konularda ödenek vermez. Tek kaynak vardır, veliden bu parayı toplamak. Okul para toplarsa, “Okul ticarethane mi?” diye bağırırlar, toplamazsa bu okul neden kirli, neden personel yok, güvenlik yok diye idareyi suçlarlar.
Okul idaresi ne yapsın? Okul kirli, güvensiz bir şekilde mi olsun, yoksa her türlü soruşturma, basına olumsuz malzeme olma riskini göze alarak okulu temiz, güvenilir bir hale mi getirsin?
Maalesef bu durumdayız.
Tekrar söylüyorum. Liyakatsiz, beceriksiz hatta psikopat okul müdürü yok mu? Elbette var. Yine öğretmenler içerisinde öğretmenlik yapamayacak durumda olanlar da yok mu? Tabi ki var. Bunları kast etmiyorum. Genele bakıyorum ve bir çağrıda bulunuyorum:
Bütçeyi öncelikle eğitime aktaralım. Suyu, sabunu, tuvalet kağıdı olmayan okullar tarihe karışsın. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında böyle bir tablo bize yakışmıyor. Öğretmene de dokunmayalım. Tıpkı milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığı olduğu gibi, öğretmene de sınıf içerisinde sınırları belli yasal güvence sağlayalım. Bunu öğretmenin yanlış yapma özgürlüğü olarak algılamayalım. Öğretmenin doğru bildiğini yapma, eğitimde bilimsel yaklaşımları gerçekleştirme özgürlüğü olarak algılayalım. Öğretmenin mali ve özlük haklarını iyileştirelim. Öğretmene saygınlık, eğitime nitelik kazandıralım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI